İnsanların birçoğu neden kilo aldığını bilmediği için kilo almaya devam ediyor. Az yediğiniz halde kilo alıyorum diyorsanız ters giden birşeyler mi var yoksa siz bazı şeyleri yanlış mı biliyorsunuz ? Bu yazıyı okumak size yardım edebilir.
19 Ekim 2015 Pazartesi, 17:54
Az yiyorum ama yinede kilo alıyorum diyorsanız Diyetisyen Betül Ay Yılmaz'ın bu sözlerine kulak vermeniz gerekiyor.
Savaş ya da kaç !
Ortada hiçbir şey yokken, herşey yolundaymış gibi gözükürken, nasıl oluyor da kilo alıyoruz acaba ? Son zamanlarda bedenimizde cevabını aradığımız yegane soru bu. Kilo alma ya da verme ya da bizim için sağlıklı aralıklarda kalma yolunda hepimiz için farklı yollar ve çözümler söz konusudur. Ancak bedenimizin avantaj ve dezavantajlarını öğrenerek kendimiz için doğru bir yol haritası çizebiliriz. Öncelikle bilmemiz gereken vücudumuzun tek düze, basit bir düzenek ya da sadece mekanik bir kalori yakma makinası olmadığını farketmektir.
Basit değil!
Metabolizmamız karmaşık ta olsa bir araba motoru gibi tekdüze çalışmaz, söz konusu insan bedeni olduğunda durum bu basitlikten çok ötedir. Kimyamızın gerçekten de müthiş bir aklı, enerjiyi ekonomik kullanma/harcama şekli ve çeşitli savunma ve korunma mekanizmaları vardır. Hal böyle olunca vücudumuzun çalışma hızına etki eden onlarca bileşen, yüzlerce durum ve hormon vardır. Hastalıklar ya da ani kilo artışı durumlarında bu mekanizmalar hücresel düzeyde izlenmeli ve çözüm haritası bu yolla çıkarılmalıdır. Karaciğer, böbrek, pankreasın durumu , kişinin damar sağlığı, barsakların florası, kişinin etkisi altında olduğu ya da maruz kaldığı psikolojik faktörler, kadınlarda yumurtalıkların durumu ve sağlığı gibi pek çok faktör kilo verme sürecini etkiler.
Denge çok önemli
Tüm bileşenler dengede değilken vücudunuzdan sağlıklı ve mutlu bir şekilde çalışmasını bekleyemezsiniz. Ani ve kontrolümüz dışında gelişen durumlarda vücudumuzda adrenalin ve epinefrin gibi pek çok stres hormonu salınır. Bu hormonların bizler için yaptığı şeyler dünya var olduğundan bu yana aynıdır, içimizde bizi hayatta tutmaya yarayacak bir tür mekanizmayı tetiklerler, ne olursa olsun ' hayatta kalmak '...Dolayısıyla DNA’larımızda kodlanmış olan stres faktörlerinden biri de ölümdür.
Kişi, kendini tehdit altında hissettiğinde bu stres hormonları salınmaya başlar. Bu tehditler; A tipi kişilik yapısına sahip olma ( takıntılı, eleştirel, esnek ve uyumlu olamama ), mobbinge maruz kalma, kilo vermek adına kişinin kendini sürekli aç bırakması, yoksulluk, fiziksel hastalıklar, duygusal problemler ya da hissedilen yoğun bir değersizlik hissi olabilir.
Ölüm korkusu etkili
Kilo vermek adına yapılan yanlış diyet ve uygulamalar sonucunda bedende oluşan ölüm korkusu bu mekanizmaları tetikler ve içten içe bir savaş başlar . Bu durumun ortaya çıkış nedeni aslında kişinin kaçıp kendini kurtaması için yani hayatta kalmak içindir. Oysaki eski çağlarda hayatta kalmak için verilen bu savaş yani -kaplandan kaçması gereken insan profili- artık çok geride kalmıştır.
Modern çalışma koşullarında yaşayan bizlerin kaplandan kaçmamıza gerek yoktur belki ama işin kimyası bedenlerimizde aynen böyle işlemektedir. Bu hormonların denetiminde olan bir bedendeki enerji; vücudun sağlıklı fonksiyonlarını devam ettirmek için değil, kaçma, tırmanma ya da savaşma ihtiyacı için kollara ve bacaklara aktarılır. Hayatta kalmak için enerjiye ihtiyaç duyan bedende ne gelirse depolanır. Çünkü ne kadar süre aç kalınacağı değildir, kişi bütün gün çok dikkatli beslense de , yediklerini yağ olarak depolamaya başlar.
Zira besinlerden elde ettiğimiz yağlar, vücudumuzda susuz halde sıkıştırılabilen ve acil durumlarda kullanıldığında müthiş bir enerji açığa çıkaran tek ekonomik depo şeklidir. Sağladığı enerjiye baktığımızda kapladığı yer de aslında çok da küçüktür.
Doğru bir yol haritası çıkarabilmek ve hedeflediğimiz sonuca ulaşabilmek için kişinin hangi etkiler altında neler yaptığını, alışkanlıklarını ve bedeninde neler olup bittiğini bilmek, biz diyetisyenler için son derece önemlidir.